Yaz tatili boyunca izleyebileceğiniz 28 film
Bugün sosyal medya'da bakınırken gözüme yaz tatili boyunca izleyebileceğiniz 28 Film başlıklı bir yazıya denk geldim. Sinema yazılarını seven biri olarak hemen linke tıkladım ve birbirinden farklı türde ve birçok kişinin izlemediği birbirinden değerli yapıtlara denk geldim. http://gencgazete.org/ sitesinde editör tarafından bir araya getirilen filmlerin kısa bir tanıtımı da yapılmadan geçilmemiş. Ben birçok filmi izlemiştim ama aralarında izlemediğim filmlerde var. En kısa zamanda bu filmleri izlenecekler listesine ekledim. Neyse lafı uzakmadan işte o filmler.
(İdil Akkuş/ Genç Gazete Haber Merkezi) Önümüzde istediğimiz filmi izleyebileceğimiz koca bir yaz var. Ancak çoğu zaman ne izleyeceğimize karar vermek filmi izlemekten daha uzun sürüyor, özellikle de arkadaşlarımızla izlemeye çalışıyorsak… Uzun tartışmaların ardından ise herkesin “otorite” olarak kabul ettiği malum film sitesi açılıyor ve ilk 250’de yer almayan filmlerin izlenmeyi hak etmediği düşünülerek listeden bir tane seçiliyor. Bu yaz belki de, kıyıda köşede kalmış, adı çok duyulmamış filmleri, festival filmlerini ve adını hep duyduğumuz ama bir türlü izlemeye vakit ayıramadığımız baş yapıtları izleme vaktidir.
1) Dün, Bugün, Yarın (Ieri, Oggi, Domani)
Sophia Loren ile Marcello Mastroianni’nin eşsiz oyunculuklarıyla İtalyan toplumundaki farklı gerçeklerin anlatıldığı Dün, Bugün, Yarın, üç kadının trajikomik yaşam öyküsünden oluşuyor: Napoli’de karaborsa sigara satarak ailesini geçindiren Adelina; aradığı macerayı parasız bir yazarla flört etmekte bulan Milanolu zengin Anna ve genç erkeklerin başını döndüren Mara. Sophia Loren, farklı mekanlarda ve koşullarda yaşayan bu üç karakteri canlandırmanın üstesinden başarıyla geliyor. En İyi Yabancı Film Oscarı da dahil pek çok ödül kazanan Dün, Bugün, Yarın, şaşırtıcı öyküleri, nükteli diyalogları, sinema tarihinin en unutulmaz striptizi ve Loren-Mastroianni ikilisinin uyumuyla İtalyan komedisinin sıradışı örneklerinden biri.
2) Kızgın Damdaki Kedi (Cat on a Hot Thin Roof)
Tennessee Williams’ın 1955 Pulitzer ödüllü oyununun çarpıcı diyalogları ve yoğun duygusallığı oyunun, film versiyonunda oldukça güçlü bir etki yaratıyor. Oscar’a yedi dalda aday gösterilen, yalan dolan, rekabet ve riyakârlıktan felce uğramış Güneyli bir ailenin etkileyici, duygusal gerilimlerle dolu ve sürükleyici hikayesi, Elizabeth Taylor’ın tutkulu, “Kedi” Maggie yorumuyla ve Paul Newman’ın alkolik, iktidarsız, ilgisiz ve itilmiş koca Brick rolüyle zihinlere kazındı.
3) Sonsuzluk ve Bir Gün (Eternity and A Day)
Alexander, edebiyat çevrelerince tanınan, bilinen ve sevilen usta bir yazardır. Aniden yakalandığı kurtuluşu olmayan bir hastalık, tüm hayatını gözden geçirmesine sebebiyet verecektir. Artık Alexander içine gömüldüğü bu sahil kenarındaki evi bir kenara bırakarak yeniden hayata atılmak durumundadır. Edindiği ve ediniyor olduğu tecrübelerin iç içe geçeceği bir serüvene atılır. Geçmişi hatırladıkça kendini yeniler ve kimliğini hatırlamaya başlar. Alexander, kendi ölümünün döşeğinde, yeni bir kimlik kazanmaktadır. Yunanistan’ın çıkardığı en büyük yönetmenlerden biri olan Theodoros Angelopoulos’un bol ödüllü filmi Sonsuzluk ve Bir Gün, yarıştığı sene Altın Palmiye ödülünü de kucaklamayı başarmıştı. Filmin halen karşımıza çıkan müzikleri de sinema tarihinde iz bırakmışlardı.
Angelopoulos, film çekerken ölmeyi dilemişti ve ölümü 2012 yılında son filminin çekimi sırasında 77 yaşındayken, bir motorsiklet çarpması sonucu gerçekleşti.
4) Her Şey Çok Güzel Olacak
Filmin başrol oyuncusu ve aynı zamanda trajikomik hadiselerin başına üşüştüğü Altan (Cem Yılmaz) bir kavga sırasında yıllardır görmediği ağabeyi Nuri (Mazhar Alanson)’nin ecza deposunu , yıllardır açmaya planladığı barı için kaynak olarak görmektedir. Altan sinsi hesaplarıyla Nuri’ye yaklaşır . Fakat kader Altan ve Nuri’nin başını hep tehlikeli maceralara sürer. Herşeyin çok güzel olacağını zanneden ikilimiz beraber ağlar , beraber güler.
5) Maç Sayısı (Match Point)
Bir tenis maçında topun çizgiye yaklaştığı anlar vardır. Biraz da şansın yardımıyla top içeri düşebilir ve kazanırsın? Ya da ileri gider ve kaybedersin? Gerçek bu kadar basit midir? Bir tenisçi olan Chris hayatı boyunca şansı yaver gittiği için kıskanılmıştır. Özellikle en yakın arkadaşı Tom’un kız kardeşi Chloe ile evlenmeye kalkıp büyük bir servetin ortaklarından biri olma şansını yakalayınca… Chris’in hayatının en mutlu günleri olması gereken evlilik aşamasında hayaller, Tom’un rüyaları bile süsleyecek derecede güzel nişanlısı ile tanışınca sona erer. Hayranlık kısa süre sonra takıntı boyutunda tutkuya dönüşecek ve Chris’i zor bir seçime zorlayacaktır. Woody Allen’ı Büyük Elma’nın dışına çıkarmayı başarmış olan Maç Sayısı, yönetmenin tamamını Londra’da çekmiş olduğu ilk film olma özelliği de taşıyor.
6) Bir Evlilikten Manzaralar (Scener ur ett äktenskap)
Johan ve Marienne on yıldır evlilerdir. Ancak artık ayrılmak üzerelerdir. Artık hayat onlara bambaşka yollar çizecektir. Yeniden barışacaklar ve yeniden ayrılacaklardır ve en sonunda da boşanacaklardır. Ancak boşansalar da birbirlerinden kopamayacaklardır. Çünkü birbirlerine karşı duydukları sevgi, diğer her tutkunun üzerinde yer alan bir sevgidir. Bergman’ın son dönemine denk gelen ve önemli yapıtlarından biri olarak addedilen film, birçok önemli yönetmenin sinemasına yön vermişti.
7) 8 Kadın (8 Femmes)
1950’ler Fransa’sında, Noel zamanı bir kır evindeyiz. Marcel’in hayatındaki 8 kadın da evdedir. Evin hanımı Gaby, annesi Mamy, kız kardeş Augustine, kızları Suzon ve Catherine, hizmetçileri Chanel ve Louise… Marcel bıçaklanmış bir şekilde odasında bulunduktan sonra, izole edilmiş evde 8 kadın, içindeki katili ortaya çıkarmaya çalışır. François Ozon, filmleri Türkiye sanat çevrelerinde defalarca gösterilmiş ve her gösterildiğinde hayranlık kazanmış, son dönem Fransız sinemasının en fazla dikkat çeken yönetmenlerinden biri. Film kara komedi ve müzikal arası bir tarza sahip. Toronto ve Berlin Film Festivallerinde yoğun ilgi gören film, 2002 Berlin Film Festivali Altın Ayı ödüllünün de sahibi.
8) Crulic: Öteki Tarafa Yolculuk (Crulic – drumul spre dincolo)
“Bak bana şimdi! Ölüyüm, ancak hâlâ sana anlatacaklarım var…” Mezardan yazılmış bir mektup bu. Suçlayıcı değil, tatsız bile değil, yalnızca yabancı bir ülkede iftiraya uğrayan, haksız yere tutuklanan, yetersiz delillerle tanık olmadan hapishanede ölüme terk edilen bir adamın dile geldiği bir mektup. Bu uzun metrajlı canlandırma belgesel, 2008’de Polonya’da bir cezaevinde açlık grevi sırasında ölen 33 yaşındaki Romanyalı Claudiu Crulic’in gerçek hikâyesini anlatıyor.
9) Sevmek Zamanı
Adada ustasıyla birlikte boyacılık yapan Halil, çeşitli evlerde çalışmaktadır. Bir gün çalışmaya gittiği bir köşkün duvarında asılı halde gördüğü bir kadın resmine aşık olur. Uzun bir süre boyunca resime bakmak için sık sık evi ziyaret eden Halil, bu güzel kadının suretine tarifi zor bir biçimde aşık olmuştur. Yine bu ziyaretlerden birinde, fotoğrafını gördüğü kadın, Meral, ansızın çıkagelir. Halil’in suretine aşık olduğunu öğrenen Meral, bu durumdan fazlasıyla etkilenir. Aralarında bir şeyler olacağını, Halil’in çok özel bir adam olduğunu düşünen genç kadın Halil’le aralarında özel bir şeyler olacağını düşünür. Ancak Halil yalnızca Meral’in resmine aşık olmuştur, kendisine değil… Sinemamızın en önemli birkaç eserinden biri olan, Metin Erksan imzalı Sevmek Zamanı, yaratıcı konusu ve kaynağını aldığı psikolojik çözümlemelerle bir emsali daha çekilmesi mümkün olmayan son derece dokunaklı ve hüzünlü bir film
10) Dekameron’un Aşk Hikayeleri (The Decameron)
Büyük usta Pier Paolo Pasolini, Giovanni Boccaccio’nun kitabından sekiz öyküye yer verdiği Dekameron’da, neşe ve kalabalıkla dolu düşsel bir dünya ile birçok önemli toplumsal olaya şahit olmuş yüzyılımız ve ortaçağ arasındaki ilgi çekici bağa dikkatlerimizi çekiyor.
11) 72. Koğuş
Orhan Kemal’in baş yapıtlarından biri olan 72. Koğuş, insan haysiyetinin düşebileceği en dipsiz kuyunun hikayesidir. 1940’lar, 2. Dünya Savaşı’nın etkisinde kalan Türkiye’nin kıtlık yılları… Cezaevinin 72 nolu koğuşunda çeşitli suçlardan yatan Adem babalar. Onların sefaleti, acıları, insanlığa özlemi, hayata dair düşleri, çelişkileri, aşkları ve kavgaları ile bu derin çukura yuvarlanmış, en yakınını üç kuruşa vurabilecek kadar alçalmış insanların dünyası… Bir koğuşun karanlığındaki direniş ve yaşam mücadelesidir… 72. Koğuş, kalın duvarlar arasına kapatılmış insanların duvarların dışındaki akıp giden hayatla çelişkileri ve çatışmalarını yansıtır. Bir insan hikayesi olan filmde, insanlığın kaybettiği değerler bir tokat etkisiyle izleyiciye hatırlatacak.
12) Kuru Gürültü (Much Ado About Nothing)
Claudio ve Hero birbirlerine deliler gibi aşık olan ve yakın zamanda evlenmeyi planlayan iki genç aşıktır. Claudio’nun en yakın arkadaşı Benedick ise Claudio’nun bu aşık halleriyle alay eden, evliliğe ya da aşka tamamıyla karşı olan bir karakterdir. Yıllardır tanıdığı ve asla anlaşamadığı Beatrice de bu konuda kendisinden farksızdır. Aralarındaki bu inatlaşma ve anlaşamama hali tüm hızıyla sürerken beklenmedik gelişmeler yaşanmaya başlar. William Shakespeare’in Much Ado About Nothing adlı önemli eserinden beyazperdeye uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda ilginç bir isim bulunuyor. Toy Story serisinin yaratıcılarından ve büyük prodüksiyonlu The Avengers filminin yönetmeni Joss Whedon, bu klasik Shakespeare yapıtını modern bir üslupla uyarlıyor.
13) Yok Edici Melek (The Exterminating Angel)
Luis Bunuel’in yazıp yönettiği bu filmde, burjuvaziye mensup bir grup zengin ve ünlü insan, bir akşam yemeği daveti için sosyeteden bir arkadaşlarının evinde toplanırlar. Gösterişli yemekleri sona erdiğinde evden ayrılma vakti gelmiştir. Ancak nedense bir şekilde evden ayrılamamaktadırlar. Geceyi evde geçirmek için her biri farklı bahaneler üretir, aslında hiçkimsenin mantıklı bir nedeni de yoktur. Tek gerçek kendi topluluk kurallarına göre evden ayrılmak zorunda olduklarıdır. Ne var ki bu pek mümkün değildir. Ev sahibinin şaşkın bakışları altında geceyi orada geçirme ve ertesi sabah ayrılma kararı alırlar. Ancak bu durum ertesi gün de sürmeye devam edecektir. Zaman aktıkça kendi aralarında çirkin bir savaş başlatacak, ait oldukları sınıfın iki yüzlü gerçeklerini gün yüzüne çıkaracaklardır.
14) Yeraltı
Nefret ettiği eski arkadaşlarının akşam yemeğine kendisini zorla davet ettiren Muharrem’in, bu yemek ile birlikte başlayan didişmeleri, ego gösterileri sonucu eski defterlerin açılması ile utanç dolu hesaplaşmalarla karşı karşıya kalmasını konu alan Yeraltı, bireyin varoluşsal sorunlarını irdeleyen bir film. Yönetmenliğini Zeki Demirkubuz’un üstlendiği Fflm, Fyodor Dostoyevski’nin başyapıtı Yeraltından Notlar kitabının serbest uyarlaması.
15) 45 Ruhu (The Spirit of ’45)
Britanya tarihinde önemli bir yeri olan 1945 yılı, savaş sonrası Britanya’nın yaralarını sarma ve tekrar birlik içerisinde olma zamanıdır. Dönemin ruhu gereği ise insanlar birer kardeş gibi biraraya gelip bir birliktelik ruhu oluşturmalıdır. Bu birliktelik ruhu her şeyin daha adil ve birlik içerisinde olabilmesi için önemli bir adımdır. Dönemin ruhunu sosyal ve politik olarak ele alıp işleyen yapıt, “’45 ruhunu” önemli ses kayıtları ve röportajlarla derinleştiriyor. Özgürlük rüzgarı (The Wind That Shakes the Barley) ve Kerkenez (Kes) filmleriyle büyük başarı elde eden ünlü İngiliz yönetmen ve aktivist Ken Loach’ın son yapımı olan film, belgesel türünde.
16) Büyük Budapeşte Oteli (The Grand Budapest Hotel)
20. yüzyılın başlarında iki savaş arasındaki dönemde geçen hikayede, Avrupa’nın hayali Zubrowka şehrinde bulunan Büyük Budapeşte Oteli’nin ihtişamlı dönemine tanık oluyoruz. Gustave H, otelin işleyişini büyük bir profesyonellikle idare eden, müşterilerini dahi en ince ayrıntılarına kadar tanıyan bir konsiyerj görevlisidir. Bir gün otele bellboy ve komi görevlisi olarak Zero Mustafa adında genç bir adam gelir ve kısa zamanda aralarında yakın bir arkadaşlık başlar. İkili birbirlerinin sırdaşı olurken yaşadıkları şehir de büyük bir savaşa doğru sürüklenmektedir. Bu esnada Gustave’ın yaşlı sevgilisi Madame D. esrarengiz bir şekilde hayata veda eder, ikili Madame D.’ye veda etmek için yola çıkar. Bir asilzade olan Madame D.’nin şatosuna vardıklarında miras bölüşümünün yapıldığı toplantıya denk gelirler. Madame D., Gustave’a miras olarak paha biçilmez bir Rönesans tablosu bırakmıştır ve bunun açıklanmasıyla aile içerisinde büyük bir karmaşa çıkar. Bu andan itibaren belalarla dolu bir maceraya atılan Gustave ve Zero, gerçeklerin peşinde koşarken dışarıda da bir çağ değişmektedir… Wes Anderson’ın Moonrise Kingdom filminden sonraki yeni çalışması olan filmin bol yıldızlı kadrosunda Ralph Fiennes, Saoirse Ronan, Bill Murray, Jude Law, Edward Norton, Léa Seydoux ve Owen Wilson gibi isimler yer alıyor.
17) Çoğunluk
Mertkan, babasının inşaatlarının getir götür işlerine bakar, arkadaşlarla alışveriş merkezlerinde sagı solu keser, arabayla turlar. Ne zaman ki Gül ile tanışır, boşluğu ve basitliği değerlendirmek için bir fırsat çıkar karşısına. Ne var ki babasi Gül’ün kökeni konusunda şüphecidir. Ayrımcılıkla karşılaştığı ilk anda ona teslim olan Mertkan, çoğunluğa uyar, babasının kendisi için çizdiği yolda hayatına bir anlam bulur. Filmin kadrosunda Bartu Küçükçağlayan ve Erkan Can yer alıyor.
18) Sıradan Faşizm (Obyknovennyy fashizm)
Almanya’da 1930’larda kendini iyice gösteren Nazi kavramı ve ardından gelen savaş ve devrilişini mercek altına alıyor film. Buna paralel faşizmin meydana gelişi, bunu oluşturan şartlar, sorumsuzluklar gibi noktalara da dem vuruyor. Filmin içeriğinde arşivlerden toplanan birçok bilgi de mevcut. 1930’ların genel dünya görünümü ile çeşitli ülkelerin sona ermekte olan bir çağı simgeleyen liderlerini, kral ve kraliçelerini, modalarını, meraklarını, uğraşlarını da gösteriyor. Film 20. yüzyılın en koyu ırkçısını kusursuz biçimde tanıtıyor. Hitlerle, ancak bir ek boyut olarak taşıdığı Latin groteskliği açısından aşık atabilecek olan Benito Mussolini ise, Hitler’in baş aktörlüğü karşısında bir yardımcı oyuncu ödülüyle yetinmesi gereken görkemli bir demagog, komedyen ve taklitçi. Usta ve çırağın göründüğü bölümlerde, film insanda gerçek bir gülme isteği uyandırıyor.
19) Beyaz Bant (Das Weiße Band – Eine deutsche Kindergeschichte)
Birinci Dünya Savaşı arifesinde Protestan Kuzey Almanya’da bir köyde geçen hikaye, köyde gelişen tuhaf ve ürkütücü kazalardan yola çıkıyor. Eğitim, din, gelenek, masumiyet gibi kavramları köyün soysal dengeleri üzerinden yansıtan ve tartışan film, köy öğretmeninin geriye dönerek anlattığı bir hikaye olarak işlenmekte. Anlatımıyla izleyiciye eşlik eden öğretmeninin sözlerinde yer verdiği gibi, bu olaylar, 2. Dünya Savaşı Almanya’sının toplumsal temellerini gözler önüne seriyor.
20) Germinal
Etienne Lantier , maden yatakları sayesinde geçimini sağlayan bir Fransız kasabasına yerleşip tek derdi bir işe sahip olmak olan sıradan bir adamdır. Fakat kısa bir süre içerisinde Maheu ile tanışmasıyla birlikte hayatını kökünden değiştirecek yaşanmışlıklar edinecektir. Madende iş bulmasına yardımcı olan Maheu ile günden güne yakınlaşır, bu esnada ailenin genç kızı Catherine’e umutsuzca aşık olur. Tek derdi ise maden işçilerinin içerisinde bulunduğu zorlu çalışma şartlarıdır. Etienne, Maheu’yu ikna ederek yeni bir madenciler sendikası kurmayı üstlenip büyük bir grevi organize eder. Elele verip biraraya gelen işçiler devasa bir isyan başlatır, fakat maden sahiplerinin gazaplarından kurtulmaları kolay olmayacaktır… Emile Zola’nın aynı isimli çarpıcı romanından uyarlanan film, kitapta olduğu gibi 1884 yılında Fransa’nın Voreux madenlerinde yaşanan dramı, tüm çarpıcılığı ve safi gerçekliğiyle beyaz perdeye yansıtıyor.
21) Persepolis
Yıl 1970 İran. Marjane Statrapi, gencecik gözlerle izlemektedir İran rejiminde olan bitenleri. Bugüne kadar yazılıp çizilen onca şeyin ardından bir kez de küçük bir kızın penceresinden bakmanın farklı tadı yansıyor perdeye. Marjane’in ailesi Şah iktidarının düşüşü karşısında çok mutludurlar. Ekonomik ve toplumsal yaşam standartları açısından artık yeni umutlar filizlenmiştir. Onca zor zamanlardan sonra artık demokratik bir yönetim anlayışına kavuşacaklarını düşünen İranlılar hayalkırıklığı yaşayacaklardır. Şimdi de mollaların zamanıdır. Bu karanlık dönemleri Marjane’in penceresinden anlatan Persepolis çizgi roman başyapıtı olarak nitelendiriliyor.
22) Kış Uykusu
Aydın emekli bir tiyatrocudur; oyunculuğu bıraktıktan sonra Kapadokya’ya babasından yadigar kalan butik oteli işletmek için geri döner. Aydın o günden sonra başlayan kış uykusu bu gözlerden ırak otelin içerisindeki gündelikleriyle, kah yerel bir gazeteye köşe yazıları yazarak kah her zaman niyetlendiği ancak bir türlü başlayamadığı tiyatro tarihi kitabını yazmayı düşünerek geçer. Tüm bu süreçte hayatında iki kadın vardır: Kendisine her anlamda uzak ve soğuk davranan genç karısı Nihal ve boşandıktan sonra yanlarına taşınan kız kardeşi Necla… Kışın bastırması ve artan kar yağışı bu küçük taşrada en çok Aydın’ın sinirlerine dokunur ve onu uzaklara gitmeye teşvik eder… Türk sinemasının Cannes tescilli, bol ödüllü yönetmeni Nuri Bilge Ceylan’ın Bir Zamanlar Anadolu’da filminden sonra hayata geçirdiği ve Cannes’da büyük ödül Altın Palmiye’ye layık görülen son filmi olan Kış Uykusu’nun başrolünde Haluk Bilginer yer alırken kadroda kendisine Demet Akbağ, Melisa Sözen, Ayberk Pekcan, Serhat Kılıç, Tamer Levent, Nejat İşler ve Nadir Sarıbacak eşlik ediyor.
23) Masumiyet – Kader
On yıllık mahkumiyeti biten Yusuf tahliye zamanı gelince, kalan ömrünü cezaevinde geçirmek istese de dışarı çıkmak zorunda kalır. Elinde yıllardır görmediği, müebbet mahkumu bir ardaşının verdiği adres ile bir namus davası yüzünden aşığını öldürüp, kendisini sakat bıraktığı ablasını görmek için İzmir’e gelir. Ablası ve eniştesinin evinde “gördüklerinden” kaçıp, ucuz bir otele yerleşir. Burada “bir iyilik” nedeniyle tanıştığı üç kişi ile ne yapacağını ve nereye gideceğini bilmeden beklemeye başlar.
Bekir Uğura aşıktır. Uğur Zagoru sevmektedir,Zagor ise suç işlemeyi. Zagor hapisten çıkar. Boğucu bir yaz gecesi aksilikler birbirini takip edince mahallede cinayet işlenir. Aynı gece Uğur da kaybolur. Bu cinayet, o güne kadar genç ve zengin Cevatın koruması altında yaşayan Uğurun genç ve güzel annesi, felçli babası ve küçük erkek kardeşi için zor ve karanlık günlerin habercisi olsa da, Uğura delicesine aşık olan Bekirin kurtuluş umudu olur. Ailesinin bulduğu bir kızla evlenip, yeni bir yaşama başlar. Ama aylar sonra, Zagorun İzmir’de iki polisi öldürüp yakalanması ve Uğurun İstanbul’a dönmesiyle yeni bir umut belirince, bu acımasız aşkın peşinde yıllar yılı sürecek amansız bir takip başlar.
Masumiyet filminin içindeki 8 dakikalık Bekir’in konuşmasında anlattıkları Kader filmini oluşturur…
24) Kaplumbağalar da Uçar (Lakposhtha ham parvaz mikonand)
Film Türkiye-İran sınırında bulunan bir Kürt mültesi kampında geçmektedir. Mayın toplayarak yaşayan Soran 13 yaşında bir çocuktur. Kasabadakiler için hazırladığı bir anten aracılığı ile Saddam’ın düşüşünü haber alıp herkese duyurur. Bu sırada Agrin de 14 yaşında bir annedir. Soran ona aşık olur ama Agrin’in ağabeyi Henkov tarafından huzursuz edilir. Henkov’un kolu yoktur çünkü bir mayın basmıştır. Şimdi ise gelecekten haber verebilmek gibi bir yeteneği vardır. Film, 52. San Sebastian Film Festivali’nde En İyi Film seçilmiştir. En İyi Senaryo dalında da Jüri Özel Ödülü’ne layık görülmüştür. Ve bir de Berlin Film Festivali’nde Barış Ödülü kazanmıştır. Kaplumbağlar da Uçar, Saddam’ın ardından Irak’ta çekilen ilk filmdir.
25) Sarhoş Atlar Zamanı (Zamani barayé masti asbha)
İranlı bir Kürt ailesinin fertleri, babalarının ölümünden sonra zor şartlar altında hayatlarını sürdürmektedir ki, kardeşlerden birinin acilen ameliyat olması gerektiği öğrenilir. Henüz 12 yaşındaki Eyüp, ailenin yeni lideri olarak güç bir durumda kalmıştır. Film, adını sözkonusu coğrafyanın zor şarlarına has ilginç bir yöntemden; ayakta kalmaları için alkol verilen atlardan alıyor. Farsça, Persçe ve Kürtçe olarak çekilen yapımın yönetmeni Ghobadi ise, ünlü Abbas Kiarostami’nin eski asistanı…
26) Meleklerin Payı (The Angels’ Share)
Kız arkadaşı Leonie doğum yaptıktan sonra, oğlu Luke’u kucağına alan Robbie, ona kendisiyle aynı kaderi paylaşmayacağının sözünü verir. Zira hapse atılmaktan kıl payı kurtulmuştur ama bir kamu hizmetinde çalışması gerekmektedir. Bu görevi yerine getirirken Rhino, Albert ve Mo ile tanışır; hepsinin ortak noktası ise hüküm giydikleri için iyi bir iş bulmalarının imkansız olduğudur. Sıradaki plan gecikmeden gelir: hayatlarının sonuna kadar onları rahat ettirebilecek bir viski fabrikası soygunu! Yönetmenliğini Ken Loach’un üstlendiği yapım bir grup serseri arkadaşın acı-tatlı komedi hikayesini anlatıyor. Robbie’nin tasviriyle başlayan film, Loach’un kamerasında takdire şayan bir ustalıkla komik hale getiriyor. Filmin başrollerinde ise Paul Brannigan, John Henshaw ve Gary Maitland yer alıyor.
27) Çok Şey Bilen Adam (The Man Who Knew so Much)
Amerikan turistler James Stewart ve Doris Day, Afrika’da geçirdikleri tatil sırasında tanıştıkları bir Fransız dostlarının öldürülüşüne şahit olurlar. Dostları ölmeden önce onlara Londra’da Albert Hall’da bir konser sırasında önemli bir diplomata suikast düzenleneceği bilgisini verir. Yabancı ajanlar James’in bildiklerini açıklamaması için kızını rehin alırlar. Polise başvuramayan James kızını kendisi kurtarmaya çalışır. Alfred Hitchcock, Çok Şey Bilen Adam’ı ilk olarak 1934’te beyaz perdeye aktarmıştı. 1956 tarihli bu yeniden yapım ise daha yüksek bir bütçeye sahip ve karakterlerin adları ve mekan seçimi (İsviçre yerine Fas) dışında olay örgüsü ilk filmle aynı.
28) Selvi Boylum Al Yazmalım
Köylü kızı Asya ile kamyon şoförü İlyas birbirlerini severler. İşleri bozulan İlyas Asya’nın karşısına öyle çıkmak istemez ve bunalıma girerek Asya’yı terk eder. Sahipsiz kalan Asya’ya ve çocuğuna Cemşit adlı bir yol yapımcısı sahip çıkar. Yıllar sonra bir gün İlyas çıkagelir. Asya şimdi büyük aşkı ve kendisine zor gününde kucak açan Cemşit arasında bir tercih yapmak zorunda kalır. Akıllarda “Sevgi neydi? Sevgi emekti” repliğiyle kazınan bu film Türk Sinemasının unutulmazları arasında yer alıyor.
kaynak:http://gencgazete.org/yaz-tatili-boyunca-izleyebileceginiz-28-film/
Yorumlar
Yorum Gönder