Minimalist Sinema
Minimalist sinemanın tanımı bir çok sinema yazarı tarafından
tam olarak yapılamamıştır. Minimalist sinemayı ne denli açıklar bilmiyorum ama
bana göre “konsantre edilmiş sinema” dense yeridir. Sade, arındırılmış,
abartıdan uzak bir akım olan minimalizm akımı dünya çapında tanınan ve büyük
başarılara imza atmış, bir çok yönetmen tarafından kullanılmıştır. “Yavaş akan
bir senaryo, slow motion’a alınmış bir kurgu, soluk renklerin tercih edildiği
bir atmosfer ve en önemli de hiç olmayan ye da olabildiğince az olan diyalog…”
minimalist sinemanın tercih unsurlarıdır.
Minimalist Sinema ve Tarkovsky |
Minimaliz akımı 1950’lerde başlayıp günümüzde de halen bu
akımın etkisinde kalan yerli ve yabancı yönetmenler var. Dünyada ilk kullanan
yönetmenlerden olan Tarkovsky’ye bu akımın temsilcisi denilebilir. Filmlerini izlediğiniz zaman ihtişamdan uzak
durmuş, gerçekçiliği gerçeklikle anlatmaya çalışmış tarzını hemen görürsünüz.
Amatör bir ekip tarafından çekilmiş gibi gelse de biraz detaya inildiğinde
ustaca eserler ortaya koyduğunu görebiliriz. Akımın da gereği olan yavaş akan
bir senaryo vazgeçilmezi olmuştur. İlk izlediğim filmi kurban olan yönetmenin
filminde çekim sırasında “konuyu acaba
nasıl anlatsam daha etkileyici ve gerçekçi olur dediğini duyar gibiydim. “
Nitekim “Nostalji” filmi de aynı şekilde işlenmiş farklı bir konuyla karşıma
çıktı. İzlediğinizde ilk başlarda size çok sıkıcı gelebilir. “Ki ben çok
sıkıldım!!” nedeni ise başta filmin çok yavaş ilerlemesi, bir diğer unsur ise
çok pastel ve koyu rengin hakim olduğu atmosferi… Alışkın olmadığımız için öyle
geliyor herhalde. Biz daha çok şıkır şıkır giysilerin giyildiği, bol ışık
kullanılan mekanların tercih edildiği, gülen eğlenen insanların yer aldığı
filmlere alışkınız. E doğal olarak gülmeyi eğlenmeyi bırakın, tek kelime diyalog
kullanılmayan filmler alışkın olduğumuz ve benimsediğimiz film zevkimize
uymuyor.
Minimalizm akımını benimseyen Türk yönetmenler de var.
Kısmen etkilenen birçok yönetmen var elbette; ama geçmiş dönem filmlerini
izlediğim zaman başı Yılmaz Güney çekiyor diyebilirim. Vaktinde ülkemizde her
ne kadar kıymeti bilinmese de “YOL” filminde ele aldığı konuyu işleyiş şekli bu
sinema akımının bir örneğini teşkil ediyor. Birkaç sahnesi Şanlurfa’da çekilen
film ele aldığı konuyla ülkede gerçek bir soruna değiniyor. Bize aktarış biçimi
ile yine aynı şekilde durağan ve ağır ilerleyen film, akımdan mı etkilenmiş
yoksa yönetmenin anlatış tarzı ile akıma örnek mi gösterilir bilinmez.
Son dönemlerde gerek ülkemizde elde ettiği başarılar gerekse
yurt dışında elde ettiği başarılar ile Nuri Bilge Ceylan Minimalist filmleri
ile büyük ses getiriyor. İlk olarak yönetmenliğini üstlendiği “Koza” kısa filmi
Cannes Film Festivalinden Kısa Film kategorisinde en iyi kısa film seçilmişti.
Ardından çektiği uzun metrajlı filmlerle Dünya Sinemasında ve en önemlisi Türk
Sinemasında kalıcı izler bırakmıştır. Yani bu demek oluyor ki ülkemize başarı
getiren filmlerin başında Minimalizm’den etkilenen filmler geliyor.
Türk sinemasını Dünya’ya tanıtabileceğimiz nice günlere…
Yazar: Hatice Çiftçi
Yorumlar
Yorum Gönder